GELECEĞİ OKUMAK


Değişim, kuramcıların ve uygulayıcıların kabul ettiği bir olgudur. İster kişi, ister sistem, isterse kurum olsun, bu gerçeği bir şekilde yaşamaktadırlar. Türkiye, bugün elli sene, otuz sene, on sene hatta bir yıl öncesinin şartlarında değil. Doğal seyrinde yaşanan değişim, hayatımızın her safhasında bize farklı şekillerle yön vermektedir. İhtiyaçlar, beklentiler, idealler bu değişimin temel belirleyicileridir. ‘Muasır medeniyetler seviyesine ulaşma’ hedefini, Cumhuriyet’in ilan edildiği ilk yıllarda ortaya koyan Türkiye, toplumsal dönüşümü sağlamak, çağdaş uygarlık hedefini yakalamak ve hatta aşmak için tarımdan turizme, savunmadan güvenliğe, sağlıktan eğitime kadar her alanda, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana nicel ve nitel anlamda önemli aşamalar kaydetmiştir.

Küreselleşmenin şekillendirdiği yeni dünya düzeninde; yeni arayışlar, yeni yapılanmalar hızlı bir değişimi de sürekli kılmaktadır.

İster kişi olsun ister kurum olsun, toplumun geleceğini kurma adına yüklendiği misyonu yerine getirmek amacıyla ve milletimizin yarınlarını inşa etme noktasında önemli çalışmaları ve projeleri başlatmak ve uygulamaya koymak gibi yükümlülükleri vardır. Bugüne kadar yapılanlar, gelecekte yapacaklarımız için en önemli güç kaynağımız ve aynı zamanda referanslarımızdır.

“Rotası belli olmayan bir gemiyi, hiçbir rüzgâr gideceği yere götüremez,” deyişi çok yerindedir. Bu itibarla, geleceği planlamak millî bir görev, toplumsal bir sorumluluktur. Zira bunu belli bir takvim dâhilinde planlamak ve stratejiler geliştirmek, çağdaş yönetimin işaret ettiği stratejik yönetimin bir gereğidir.

İnsanımızın hak ve menfaatlerinin korunması, derdine çare, yarasına merhem olunması için kendine yetki verdiği, vekili tayin ettiği, başta seçilmişler olmak üzere her kademe ve düzeydeki yöneticilerin, bütün milletin sorumluluğunu omuzlarında ve yüreklerinde hissetme zorunluluğu vardır. Bir ileri aşamada, milletin vekâletiyle millet adına yürütme erkini elinde bulunduran hükümetlerin, milletlerin yarınlarını teminat altına alacak plan, program ve politikaları geliştirmeleri ve hayata geçirmeleri şarttır.

Bir tohumun yeşerip vücut bulabilmesi, gelişip büyümesi ve ürün verebilmesi için gerekli toprağın, suyun ve güneşin bir arada bulunması ne kadar elzem ise, milletleri millet yapan unsurların birlikte var olması ve bütün bunların bir sistem bütünlüğü içerisinde ve eşgüdüm halinde olması gereği de, bir o kadar hayati önemdedir.

Yasal düzenlemeler kendi başına bir toplumun huzuru, esenliği ve kalkınması için yeterli değildir. En iyi sistemler de kendi başlarına bir şey ifade etmezler. Esas olan, sistemleri işletecek düzeyde yetkin, dirayetli politika yapıcıları milletlerin kendi içerisinden çıkarmasıdır. Düşüncelerini söylem boyutundan çıkarıp eyleme, yani uygulamaya dönüştürebilen, milletinin geleceğini okuyup ona göre stratejiler belirleyen vizyon sahibi, inançlı ve kararlı liderlerin yönettiği bir Türkiye hepimizin özlemidir.

Yarınlar, ancak bugünden kurulabilir. Türkiye Cumhuriyeti 2023 yılında 100 yaşında olacak. Türkiye, 1960 yılından beri yaptığı planlarla hedef ve stratejilerini ortaya koymakta ve uygulamaktadır. Türkiye bir yıl öncesinin bile şartlarında olmadığına göre, gelecek yönelimli kararlar vermek zorundayız. “Türkiye’nin 2023 Uzun Vadeli Gelişme Hedefleri ve Stratejisi” önemli bir belgedir. Bu ve benzer politik metinler ve kararlar, gelecek vizyonumuzun birer kilometre taşıdır. Bunlar işin resmî boyutudur. Fiili durumda inisiyatif almak, gerektiğinde riske girmek, ülkenin kader çizgilerini belirlemede rol alanların dünü iyi yorumlayıp bugünü iyi okuyarak, yarınlarımızı doğru ve gerçekçi verilere dayalı olarak planlamaları vizyonumuzun bir parçasını oluşturmalıdır.

“Ormana balta seni kesiyor demişler; ne yapayım sapı bendendir,” demiş. Bu hale düşmeyen Türk gibi inanan, düşünen ve yaşayan, Türk’e göre yönetilen ve Türkçe okunup yazılan bir Türkiye istiyorum.